İzleyiciler

19 Ocak 2011 Çarşamba

Orta okul 3.sınıfa kadar, gece yatağıma işedim!

O kadar iyi kandırmışım ki kendimi, ben bile unutmuşum yıllarca yaşadığım utancı. Annem beni psikologlara götürdü, babasını getirin bu kızın dediler.

Yatmadan saatler öncesinden meyve yiyemez, bir şey içemezdim ama sonuç yine aynı olurdu. Uyandığımda bel altımda bir ağırlık, yatak ıslak. Her gün o çarşaflar yıkanır, pijamalar makinaya atılır. Hele ki başka bir evde yatıya kalacaksam, kocaman çöp poşetlerini kesip altıma sererlerdi. Dönmeden uyumaya çalışırdım çünkü çok dönersem o poşet yere düşerdi ve ben yine yattığım yere kaçırıverirdim.

Eğer kaldığım evde benim yaşıtımdan birisi varsa onunla aynı yatakta asla yatamazdım, onun yanında bu konu açılmazdı. Sadece çok yakın bir arkadaşım bilirdi bunu, o da kimseye söylemezdi. Yaptığımdan çok utanırdım o psikoloji ile duşa girip okula giderdim. Annem bir kere bile olsun söylenmedi, azarlamadı, bağırmadı. Babamdan hep gizlemeye çalışırdım. Onun yüzünden bozulan psikolojim yüzünden işediğimi bilsin istemezdim. Onu bu şekilde mutlu etmek istemezdim açıkçası... Ama o da biliyordu.

Bunları yazarken bile ağlamam babama olan nefretimdir. Evde olan şiddet, annemin ve ablamın ağır şekilde dayak yemesi ve küçük olduğum için araya giremem ... Çok acıydı bunlar. Canımdan çok sevdiğim annemin yüzüne, vücuduna inen darbeler sanki bana geliyordu. O dayak yedikten sonra ona sarılıp hıçkıra hıçkıra ağlardım. Ertesi gün işe giderken de yüzüne makyajını yapar, yaralarını kapatır giderdi.

Ablam desen, babam beni çok dövmediğinden ve çok şımarttığından bana düşman bir şekilde büyüdü. Hala da öyle. Beni çok sevemiyor. Onu da anlıyorum. O da ağır darbeler aldı. Çok net hatırlasamda, ablamın sırtında sandalye kırmışlığı bile vardır. Ben, annem ve ablam asla babamın bu tutumunu dışarı yansıtmadık. Onu hep "şeker adam" olarak tanıdılar. Annem böyle yetiştirdi bizi, bir tek ben lisede ergenliğin verdiği güçle babama diklenebildim. Alkollüyken ona attığım Osmanlı tokatından sonra evde bir daha asla dayak olmadı. Daha az sarhoş gelmeye başladı. 3 kere kalp krizi geçirdi ama ölmedi. Ölsün diye çok dua ettim. Annemi aldattı, bana ve herkese yalanlar söyledi. Pazar günleri onun at yarışından gelip beni hayvanat bahçesine götürmesini çok bekledim ama hep gece geldi, bütün bir aylık maaşını kumar oynayarak kaybetti.

İstediğim bölümü ve üniversiteyi kazanamam, canım sıkıldığında dolabı açıp yemek yemem, erkek arkadaşlarımdan hep şefkat beklemem ve yanlış hatalar yapmam, evlilikten korkmam, ablamın beni sevmemesi, kalkan her elin yüzüme inenmesinden korkmam gibi yaşadığım tüm olumsuzlukların sebebi sensin. Ne zaman ki sana dik başlılık yaptım işte o zaman altıma kaçırmadım. Şimdi sen yoksun hayatımızda ve ben su içip yatabiliyorum! Bu ne süper bir özgürlüktür yaşamayan bilemez.

Baba demeyeli uzun zaman oldu. Ben tam 6 yıldır yüzünü görmüyorum, kaç sene önce sesini duydum ama hep aynı berbat cümleler. Baba demeyi özlememde bile sen suçlusun. Ben orta okuldayken, alt komşu bana asılmıştı telefon numaramı bulup bana asılmıştı ve sana söylediğimde " arar durur sonra sıkılır" demiştin. Sen godoş olduğunu da o gün anlamıştım. Ve emin ol ismini söylemekten bile tiksinip, baba demeyi özlediğim için yazdım bu yazımı ...

Öldüğün gün, vicdanım biraz olsun rahatlayacak. Ve sanırım az kaldı.

13 Ocak 2011 Perşembe

Pucca ve Lazanya

İlk blogu açtığımda, Pucca özentisi dediler. Halbuki yaşadıklarımızın benzer pek bir yanı yok, erkekler tarafından üzülmekten başka... Hanginiz, hangi kız üzülmedi ki zaten? Ailelerimiz benziyor diyeceğim o da yok, işlerimiz aynı diyeceğim hayır ona da hayır. Ben ondan kiloluyum, o benim kadar rejimdi doktordu uğraşmadı. Eee neyimiz benziyor o zaman?

Şimdi bu yazıyı neden yazıyorum bunu da açıklayayım, bana gıcık olanlar sanki beni bununla yaralayacaklarmış gibi düşünüp pucca özentisi heheh puccayı taklit ediyor falan dediler. Ben buna kızdım mı? Hayır. Aksine mutlu oldum. İlk blogger kızlarına isyankar yazımı yazdığımda, kimseye cevap vermediği kimseye yorum yazmadığı halde benim o yazımı bulup yorum bırakmıştı. Çok sevinmiştim. Çünkü o benim bildiğim kadarıyla, yazısını yazar, yorumları kabul eder ve twitterda yazar çıkardı. Kimseye yorumunu yada bir cevabını görmemiştim. Üstelik o zaman 50-60 izleyicim ya vardı ya yoktu. Beni nereden bulmuştu ve yorumu ile nasıl destek olmuştu ki... Mutlu olmuştum.

Formspringte sorular geliyordu, pucca'nın kardeşi sen misin diye, kuzeni misin diye sordularda sordular. Kime istediği cevabı vermesem, facebookunda blogunda twitterında beni kötüledi. Ben bu kişileri Allah'a inançsız kişiler olarak değerlendiriyorum çünkü bu yapılan günahtır. Ben burada kimin ismini vererek sövdüm saydım, yazılarını beğenmediğim kimi takip ettim? Zorla değil elbet. Sövdüklerimde hayatımda tanıdığım, bile bile kazık yediğim, canımı yakan insanlardı. Ki onların bile adını yazmadım, incitmedim.

Geçtiğimiz aylarda çok yakın bir arkadaşımla küsmüştüm ve bana formspringte hakaret içerikli bir yazı yollamıştı. Anonim olarak yollamıştı fakat ben ona dava açtım. Beni yeniden böyle şeylere zorlamayın. Sanaldı reeldi farketmez, isim vere vere insanları deşifre etmek onlara hakaret etmek cidden hoş değildir. Herhangi bir blogger hakkında ağzımdan tek kötü laf duyamazsınız, sevmediğimi okumam ben çünkü. Ben burada ders verici yazılar yazmıyorum, bire bir günlük tutuyorum. İsteyen okur, istemeyen okumaz. Küçükkende de renk renk defterlerim vardı günlük yazdığım, sayfalarına gözyaşımı akıtıp sonra kalemle onu çerçeve içine alıp ok çıkarıp, "bu da benim gözyaşım" yazdığım ....

*herkes vicdanı ile baş başa kalsın*

Yanımda bunca zaman bana destek veren herkese çok teşekkür ediyorum ve Pucca'yı çok seviyorum. İnanıyorum ki o da beni seviyor. Kitabının 1. baskısında, benim adıma ve yorumuma yer vermişti. Çok mutlu etmişti beni. İnşallah 2011 hepimize şans getirir. Evli mutlu çocuklu kalp kalp kalp.

http://lazanyaaa.blogspot.com/2010/06/pucca.html kitaptan görüntüler ve pucca yazım

http://twitter.com/lazanyam

http://www.formspring.me/lazanya