İzleyiciler

30 Aralık 2011 Cuma

Güle güle Lazanya, Hoşgeldin 2012

Çok iç açıcı şeyler yazamadım. Yazmak istedim ama olmadığı için yazamadım. Son günlerde bir şeyler alıp, mutlu olmayı denedim onda da başarılı olamadım. İnşallah hak eden herkes mutlu olur. Ben 2012ye güzel ve sorunsuz başlamak istiyorum. Blogta aktif olmayacağım. Sadece  http://twitter.com/lazanyam twitter adresimde olacağım. lazanyaa@hotmail.com.tr mail adresim.

Güzel istediğim şeyler oldukça girip haber yazısı yazabilirim tabisi :) O kadar da çekip gidemem sanırım. Zaten çok süper arkadaşlar edindim buradan. Onları merak ederim.


Sadece bu kadar blog değil elbet. Ama burada linkleri olanlar, benim her zaman yanımda olanlardı. Yorumlarını asla eksik etmediler. Bloga başladığımdan beri, uzun zamanlar asla gitmediler. Başkaları gibi, sadece ben onlara yazdığımda yazmadılar. Ben unutsam bile onlar gelip hep hatırlattı. Hep okuyacağım sizleri, hep buralarda bir yerde olacağım. Teşekkür ederim şimdiden, mutlu yıllar canlar. Unuttuklarım varsa affedin. Yeni yıl yazısı olacaktı ama yine çarpıttım konuyu :) 

Aaa bu arada, geçen sene blogtan tanıştığım ve İstanbul'a gidip görüştüğüm arkadaşım Leyli ve eşi, Ankara'ya yanıma geliyor. Yarın burada olacaklar. Yeniyıla beraber evde gireceğiz. Dışarıda olmak isterdim tabi ama para yok, kuaföre gitmek gerek, elbise gerek. Bunlar olmayınca böyle bir çözüm yolu bulduk. Geçen seneki berbat yılbaşı akşamıma benzemeyeceğine iddiaya girerim. 

2012 benim olacak, vuracağım kırbaçı :) 

26 Aralık 2011 Pazartesi

Hayal kurmak bedava

Anladım ki, hayal etmek güzel şey. Nasılsa ya yıkılıyor, ya da gerçekleşiyor. İkisinden biri oluyor başka yolu yok. Sonunda ya üzülüyorsun ya da mutlu oluyorsun. Ve ne garip ki, bedava. Hiç paraya gerek yok. Tamam bazı hayaller paraya dayanıyor ama o da hayal işte. Parayı istemekte hayal.

Hayaller bazen gerçekleşir. Benimkiler hala sıra bekliyor ama olsun.

Senin yanımda olduğun zamanların hayalini kurdum bugün. Hastaydım çünkü. Şefkat gösterdiğini falan hayal ettim, güzeldi. Ama anlıktı. Hayaldi işte. Olabilirdi, olmadı. Olmasını benim kadar istemedin ve olmadı. Canımız sağolsun. Eğer ikimizde aynı anda aynı zamanda aynı dozda bunu isteseydik şuan şu saatlerde el eleydik. Ama olmadı. Bazen yanlış hayaller kurulur. Sanırım sen onlardandın. Üzüntü ve huzursuzluk verenlerdendin. Ama bedava işte. Ne yapayım. İşim yok şuan, maaşım yok. Hayal kurmak beni zorlamıyor o yüzden. Bedava lan ne güzel.

Olmuyor acı çekiyorum, özlüyorum, başkalarına imreniyorum ama olsun. Hayal işte...

Hayal kurun lan. Valla bedava...

20 Aralık 2011 Salı

Bekledim de bekledim

Yeni işim, yeni bedenim, yeni saçlarım ve yeni aşkım. Ah ne güzel her şey yoluna girdi. Mutluluktan kalbim durmak üzere.

Hayat başkalarına güzel değil sadece. Artık bana da güzel. Umutlarla dolu. Allah'a verdikleri için şükrediyorum. Çok şanslıyım.

Bunları demeyi tabi ki isterdim. Hatta uzun bir süre bunları yazabilmek için bekledim. Sustum, negatif hatun Lazanya, mutsuz karamsar Lazanya olmayayım diye geçmişi anlatıp durdum. Sizi de, kendimi de oyaladım. Kötüyü, olumsuzu anlatmazsam her şey daha güzel olur sandım. Bekledim de bekledim (diyerek burada başlığın hakkını veriyor yazar.)                 :)

Hep imrendiğim şeyler oluyor. Başkalarının oluyor, peki neden benim olmuyor? Ve bunlar beni giderek üzüyor. Kilo vermek istiyorum. Sevdiğim adam olsun bu da yetmezmiş gibi o da beni sevsin istiyorum. İyi bir işim olsun, güzel maaşım olsun istiyorum. Huzur istiyorum. Alışveriş merkezine gittiğimde, beğendiğim şeyi alabilmek istiyorum. Güvenmek istiyorum, aldatılmamak, yalan işitmemek istiyorum. Tatile gitmek, dinlenmek istiyorum. En son 2009 yılında gitmiştim tatile, her seneye yorgun başlıyorum. Bu düzeni değiştirmek istiyorum. Eskisi gibi fotoğraf çekebilmek istiyorum, çektiğim fotoğraflarda kendimi beğenmek istiyorum. Güvenim yerine gelsin istiyorum.

Acaba yazı başlığını, "istedim de istedim" olarak değiştirsem mi diye düşünüyorum şuan. Neyse bu kadar sikkoluğa daha fazla değinmesem iyi olacak. Ruh daraltan yazılarımdan bana da fenalık geldi. Bugün twitterda şu twiti gördüm,

Aslan : Beklediğiniz şeyler var ve gerçekleşmesi olağan, sadece inanın.. Kendinize siz bile inanmadığınız sürece, her şey daha da zorlaşır...

Oha lan cidden birde bunu deneyeyim diyorum. İçimdeki ses, siktir et olacağı varsa zaten olur diyor. Diğer ses araya giriyor, kapa çeneni! Hep böyle düşündüğün için hayatın boka sardı diyor. İkisi içimde dır dır dır konuşuyor ve bana fenalık geliyor. 

Ah ulan ne çok istiyorum bu dileklerimin olmasını. Ah ulan ah ya!


mail: lazanyaa@hotmail.com.tr

14 Aralık 2011 Çarşamba

Dört Göz Lazanyaaa

İlkokul 1. sınıfta herkes tahtayı görürken, ben gözlerimi kısıp ağzımı büzüştürüp tahtada yazanları görmeye çalışırdım. Bir kaç arkadaşıma sormuştum, siz nasıl görüyorsunuz diye aldığım cevapları hatırlamıyorum fakat görüyorlardı yani. Bense sadece gözlerimi kısarak görebiliyordum, o da sinir ediyordu beni. Uzaktan biri geliyor diyelim, el sallıyor bir şey diyor. Ulan bana mı diyor ki? Kim acaba? Tanıyor muyum? İllet şeylerdir bunlar. Miyop olanlar anlar halimi.

Neyse efendim anneme bunu söyledim. "Anneee benim gözüm bozuk tahtayı göremiyorum." Göz doktoruna gittik. Korkuyordum, gözüme iğne yapacak sanıyordum. Çünkü benim için doktora gitmek, kıçıma iğne yemekti. Eee bu da göz doktoru olduğuna göre gözüme iğne yapacaktı. Tabi öyle olmadı, çok şeker bir doktora denk gelmiştim. Komik gözlükler takmıştı bana, yaylı ve şu ucundan göz sallanan gözlük. Eğlenmiştim ama bu gözümün bozuk olduğu gerçeğini değiştirmedi. 0,75 ve 1.00 sonucunu aldık gözlük yazıldı.

Doktor, nasıl anladınız gözünün bozuk olduğunu demiş. Annemde kendisi söyledi diyince doktor çok şaşırmış. Daha 1.sınıfa giden bir çocuk bunu nasıl anladı diye... Ne var ki işte, tahtayı göremiyorum eeheh. Sanırım doktor şapşalmış :p

Oradan çıkıp hemen gözlükçüye gittik. Galatasaraylı olduğum için sarı kırmızı bir gözlük seçtim, renkli renkli bir ip seçtim bi de. Kendimce renk katmıştım olaya. Havalı gibi gelmişti. Ta ki, okula gidene kadar. Senelerce dört göz esprisine maruz kaldım. Beden eğitimi dersinde toplardan kendimi korumak zorundaydım. Takla atmadan önce bir arkadaşıma tutturuyordum. Soğuktan sıcağa geçtiğimde ise buğu oluyordu ve komik duruyordu. Yazın tatile gittiğimde havuza - denize girerken sorun oluyordu. Etrafta kimsenin yüzünü seçememek korkunç. Ve daha aklıma gelmeyen bir sürü şey... Kabusa dönmüştü hayatım. Doktor her zaman tak, takmamazlık yapma dedi diye hiç çıkartmamıştım ve gözüm tembelleşti. Her geçen sene daha da büyüdü numarası 4.50 ve 5.00 oldu. Doğal olarak camlarda kalınlaştı. Minicik burnuma baskı yapmaya başladı. Sağ olsunlar inceltilmiş cam yapmış amcalar abiler ablalar ama gözlük işte. Dört gözsün sen.

Ortaokul bitene kadar gözlük kullandım. Lise hayatımı böyle geçirmek istemediğim için lense geçtim. O da ayrı bir sıkıntı. Yatılı bir yere gideceksen, çantanda solüsyon ve lens kabının olması lazım. Suya koyarsan, lensler patlıyor. -denedim ondan biliyorum- Sürekli son kullanma süresini takip etmelisin yoksa gözüne zarar veriyor. Yatarken, havuza, denize ve duşa girerken yine çıkartmak zorundasın. Dertler azalmış fakat bitmemişti. Renkli lensler ile de ilişkiye girdikten sonra artık gözüm isyan etmeye başladı. Ani kızarmalar, kaşınmalar ve kanlanmalarla tepki gösteriyordu. Gözümün en üst tabakası zedeleniyordu ki üniversite zamanı kapıya dayandı.

Sıra lazer ile gözü çizdirmeye geldi. Kısa ve sağlam bir araştırmadan sonra hastaneyi seçtik, muayene oldum, operasyon için gün aldık. Fiyatı da uygundu. Bir milyarı 12ye böldüler. Daha ne olsun. Sene 2006 falan işte... Ameliyattan 1-2 gün önce gözlük kullandım lens yasaktı. Operasyon çok kısa sürdü. 10 dk bile değildi ya da o kadardı işte. Akşamüzeri olmuştum ve eve gidip hemen yattım. Gözlerim yanıyordu sadece. Azıcık kaşıntı ve işte o kadar. Ertesi gün uyandığımda görüyordum.

-GÖRÜYORUM!

diye bağırdım evde. Çok garip bir duyguydu. Çok mutlu olmuştum. Ve maşallah hala ilerlemedi göz numaram. Sizler kadar iyi görüyorum. Gözlük ve lens takanları ise çok çok iyi anlıyorum. İlkokul 1.sınıftan beri gözlük takmayanlar ise beni asla anlayamaz. Belki anlarsınız diye de yazdım işte. İleride çocuğum olduğunda ona okula gitmeden, arkadaşları ile böyle dalga geçmemesi gerektiğini öğreteceğim. Ne üzülürdüm lan, eve gelip böğüre böğüre ağlardım. Ağlarken de gözlüğü çıkarırdım, bitince geri takardım.







mail: lazanyaa@hotmail.com.tr

12 Aralık 2011 Pazartesi

Bana her gün yılbaşı.

Son bilmem kaç yıldır hep berbat planların mağduru oldum. Yılbaşı gecesi benim için hüsran olarak sonuçlandı ve bütün senem o derece kötü geçti. Nasıl girersen öyle geçer durumu gerçek sanırım. 19 gün kaldı ama bizim ekipte hala plan yok. Var ama yok yani.

-Eskişehir'e gidip 222'de kutlasak mı dedik.

- 31i Cumartesi günü otobüse binip, İstanbul'a gidip yılbaşını bir şekilde bir yerlerde kutladıktan sonra ayın 1inde "ayın biri kilisesine" mi gitsek dedik. Ve hemen Ankara'ya dönsek ...

Hepsi için bol keseden paraya ihtiyaç var. Ve hiç birinin eğlence garantisi yok :) Melabaaa 2012.

- Acaba diyorum evde annemle mi kutlasam.

- Herhangi birimizin evinde alkol, çerez, pizza, bant kaydı beyaz show ve profiterol içindeki toplara benzeyen memeleri olan dansöz mü izlesek...


Ne güzel planlar değil mi? İnsanın hepsini aynı anda yapası geliyor. (buna ben bile inanmadım)

2012nin tek güzel yanı, benim şanslı senem olması. 2009dan beri dudaklarıma bile sıçratmadan ağzımın tam orta yerine tükürdü. Amaaa artık vazgeçiyor ve bu sene senin senen Lazanya diyor. Duyuyorum bunu. İş, aşk, sağlık, şans, huzur, maddiyat ve maneviyatla yanımdan hiç ayrılmayacak bu sene. Senelerdir yılbaşı hediyesi almıyorum, bunu affettirmek için 2012 bana çok güzel bir sene hediye edecek. Lay lay lom.

Bu akşam bu heyecan ve kendime verdiğim gazla dolabımın en üstünde kutusunda duran, çam ağacını çıkaracağım. Ona güzel bir köşe bulup, dileklerimi minik kağıtlara yazacağım ve dallarına asacağım. Ve yılbaşı gecesi annemin bana aldığı, daha önce hiç giymediğim, fotoğraftaki küçük kızın üzerinde bulunan pijamanın neredeyse aynı olan pijama takımı giyip yatacağım. Misler gibi yıkadık, ütüledik dolabımda beni bekliyor. :)

Totemler içinde boğuluyorum resmen. Pozitif düşünce ve enerjiye ihtiyacım olan bir zamanda, tam olarak ihtiyacım bunlar... Dilerim hepiniz süper güzel bir yıl geçirirsiniz. Mutluluktan başka bir şey konuşmaya vaktimiz olmaz inşallah.

mail: lazanyaa@hotmail.com.tr

8 Aralık 2011 Perşembe

Sevgili Siparişi

8 Haziran 2010'da Sen Böyle Ol Sevgilim demişim bu yazımda http://lazanyaaa.blogspot.com/2010/06/sen-boyle-ol-sevgilim.html ve siparişi vermişim. Fakat yazdıklarımın kıyısından bile geçemedim.


Sıra 2012 yılına geldi. Haydi bakalım, başlıyorum. 

*Öyle bir hayatıma gir ki, bir anda olsun güzel olsun. Hiç düşünmeyeyim bu adam benden hoşlanıyor mu, yoksa arkadaş olarak mı hayatımda yer alacak diye. Direk niyetini belli et. Yamacıma gel. Benim ol. Öyle benim ol ki herkes imrensin bize ama gözleri kalmasın. Dokunamasınlar yüreğimize.

*İşin eğitimin ve şansın benden iyi olsun. Sen, benden önden ol hep. Saygı duyayım. Zekana, aklına, bilgine, işine hayran kalayım. Sen yol göster ve hep öğret bana. Altta kalmam sevgilim, pratik çözümlerimle kafanı ele geçiririm, aşık ederim. Böyle yönetilme arzuma bakma sen, ben bilirim her şeyi.

*Allah korkun olsun, inancımız vicdanımızda buluşsun. Kötülük yapmaya kıyama, üzmekten kork ve tutun bana. Ben asla bırakmam seni sevgilim.

*Ailene saygın olsun, onlara değer vermezsen bana nasıl değer verebilirsin ki? Korkutma beni sevgilim.

*Mesajlaşmayı sevmem, telefonla konuşmayı sevmem diyenlerden olma sevgilim. Merak et, özle, ilgilen. Yakınımda ol bol vakitlerde. Sana güvenle sarılıp uyumama yardım et. Kuşku olmasın içimizde. Biz gözlerimiz kapalı bile güvene bilmeliyiz birbirimize. Zamanla olur elbet ama çabalarız elimizden geldiğince.

*Babam gibi olma sevgilim.

*Geçirdiğimiz vakitlerde el ele kol kola olalım sevgilim. Yokluğumuzda öyle çok özlemiş olalım ki, ayrılık kelimesi değmesin dilimize. Hep geleceğimizden, gezeceğimiz yerlerden ve güleceğimiz günlerden konuşalım. Kopmayacağımız için, yaşayalım o yaşayamadığımız aşkı. Vurul bana, sarıl bana sevgilim.

*Daha önceden unutamadığın birileri olmasın sevgilim. Her ne kadar isyankar, ağlak biri olsam da öyle biri asla olmadı hayatımda. Hep kendi kendime abarttım, sen gelince varlığınla güçlenip her şeyi unuturum ben.

*Kız arkadaşlarımla fazla muhabbetin olmasın sevgilim. Telefon numaralarını alma, facebooktan veya sosyal paylaşım sitelerinden ekleme onları kıskanırım sevgilim. Ben varken muhatap ol onlarla. Ben zaten sokulmam senin erkek arkadaşlarına.

*Bana kızarsan, küsme. Telefonunu kapatma, mesajlara cevap vermemezlik yapma. Kanser etme beni sevgilim. Şuna kızdım, buna kırıldım de püskür bana. Ama asla, sırtını dönme.

*Dış görünüşün hakkında pek yorumum yok sevgilim. Ben hep çirkin adamları beğenmişimdir. Boyun benden uzun olsun, sarıldığında kollarının arasında kaybolayım. Biraz yapılı olursan fena olmaz aslında, sevginin gücüyle savur beni sevgilim.

*Balık tutmaya gidelim sevgilim.

*Bana bu oyuncağı al sevgilim. Sürprizleri çok severim, minik şeylerle de mutlu olabilirim. Sadece düşündüğünü bilsem, kendimden geçer seni mutlu ederim. Öyle çok para harcamamıza gerek yok, elimi tuttuğunda biter tüm isteklerim.

*Dürüst ol, yalan söyleme. Zamanında çok yuttum ben onları, seni göt etmek zorunda bırakma beni sevgilim.

*Bu adam beni seviyor mu, diye asla düşündürme beni sevgilim.

sen yanımda ol sevgilim. gitme sevgilim. gitmeyeyim diye gözümün içine bak sevgilim.

http://twitter.com/lazanyam

mail: lazanyaa@hotmail.com.tr

4 Aralık 2011 Pazar

İtiraf Ediyorum

Lisede çok yakın bir arkadaşım vardı. Hayatına kimseyi almaz, derslerini çalışırdı. Öyle sakin bir hayatı vardı ki, hep imrenirdim ona. Gerçi benimde öyle okuldan fanfinim yoktu ama ne biliyim işte imrenirdim ona. Seneler geçti, koptuk birbirimizden. Sadece facebookta hayatımızdan haberdar oluyorduk. Güzel bir bölüm okudu. Yine başarılıydı. Ailesi maddi sıkıntı çekmeyen, düzgün insanlar. İstediklerine ulaştı ve son olarak üç yıllık ilişkisini deşifre etmeden yayınladı. Yine imrendim. İçimde bir kötülük olmadan, kıskandım.

Ailelerin anlaşabileceği, din ve mezhep ayrımı olmayan, eğitimi sana uygun, yaşam tarzı birbirine yakın, vicdan ve onur sahibi, maddi sıkıntı çekmeden geleceği düşünebileceğiniz, anlayışlı, yan yanayken kahkahalar atabildiğiniz ve daha bir çok madde içeren birini bulmak ne kadar zor. Ama o buldu. Başkaları da buluyor.

Ben bulamıyorum. Aramıyorum artık. Sıkıldım, yoruldum. Allah yalnız olmamı istediyse böyle olacak, engel olamıyorum. Ama kıskanmamı engelleyemiyorum.

1 Aralık 2011 Perşembe

Günahım yok ama hatam çok.



Sen defolup gidince, kendi kendine küsünce ve istediğin gün gelince bile attığın mesaja karşılık almıştın. Ben cevap verdiğim için, kolay biri oldum belki ama senin gibi olmaktan iyidir.

Hayatından bile endişe edebilecek kadar salak olmam bana bir şey kaybettirmiyor. Ama sen kalbini yitirmişsin. Şefkatini... İnanç ve vicdan konusuna zaten hiç değinmiyorum. Dürüstlük konusuna değinmediğim gibi. Şimdi yine bunu okuyunca, kafanda yarattığın kişi için yazılar yazabilirsin ama beni asla yazamazsın. Çünkü beni tanımıyorsun, seni tanımadığım gibi.

Birini takibe almandan bile yaşam belirtisi verebiliyorsan, sorun yok. Ve unutma, kalbine vuran bir şey için önce kalbin olması gerekiyor.

Ben kendimi salak gibi çok hissettim, sende her seferinde kendini akıllı biri hissetmişsindir. Ama ne kazandığın ya da ne kaybettiğin hakkında bir fikrin olduğunu sanmıyorum. Lakin, bende bilmiyorum.

Günahım yok ama hatam çok.

Hatamsın.

28 Kasım 2011 Pazartesi

Kadınların En Çok Kullandığı Kelimelerin Anlamları

PekiBu kısa ve net kelimeyle aslında çok şey anlatır kadınlar. Sinir, yılmışlık ve bıkkınlık anlamına gelir.


Nasıl İstersenAslında kadınlar nasıl isterse öyle olur, yalandır.


AnlıyorumHayır, anlamıyorum demektir. Anlamayacakları da kesindir.


Hı HıAnlat anlat heyecanlı oluyor demenin kadınca versiyonudur.


Bilmem KiAslında bilirim, hatta sadece ben bilirim ama yine de sen bilirmişsin gibi olsun, demektir.


YanılıyorsunNet şekilde kızgınlık ifade eder. Gizliden gizliye de değil, kesinlikle yanılıyorsunuzdur.


Tamam TamamBakarız demektir. Sen kes sesini yeter anlamına gelir.


HaklısınHaklı falan değilsin de, yeter ki kavga çıkmasın, susalım demektir.


Gerek YokHem de nasıl gerek var!


Sağol Lütfettin demektir. Net.


Gerek YokArtık hiçbir önemi yok, unut gitsin demektir.


AmaaanSaçmalamanın kısasıdır.


Öyle Mi?Sondaki i biraz uzunsa, ciddi tehdit barındırır. hele bir de tek kaş kalkmışsa, kaçın.


Ben BeğenmedimÖzellikle güzel bir kadın övülürse duyulur. Aslında çok güzel Allah kahretsin demektir.


Beş DakikaEn az 1 saat demektir


İyiHiç iyiye alamet değildir.


Yok Bir ŞeyBir şey var ama sen anlamazsın demektir.


Her NeyseGeçti Borun pazarı demektir.


HiçNeyin var sorusunun en yaygın cevabıdır. Ve büyük yalandır.


LütfenYa dediğimi yaparsın ya da yanarsın demektir.


Hayatım Bir şey istenirken söylenen en yaygın kelimedir. Vurgulara göre anlamı değişir, tehdit içerir.


*bi yerde okudum ve bayıldım. ne kadar ben gibi, biz gibi. 

Ay si ded pipıl

Sanırım yenilgiyi kabul ettim. Hiçbir şey aramıyorum. Üşeniyorum ve ümitsizim. Nasıl olsa, olmayacak siktir et diyorum. Siktir et adlı kitabı hayatımda bu şekilde uygulamak işime geldi sanırım. Gerçi bir o kitaba, bir bu kitaba derken birini bile bitiremedim. Tembel tenekeyim.

Gitmem gereken iş görüşmesine gitmedim. Hava çok soğuk, çok üşüyorum, param yok, işim yok, mutsuzum. Ben üşengeç tembelin biriyim. Bunun lanet olası tek sebebi de mutsuzluk. Gerizekalı, mutsuzluk!

Kendimi çok yorgun hissediyorum. Beynim, bedenim, ruhum çok yorgun. En son 2009 yılında kemiklerim güneş gördü, çözüldü. Belim, sırtım, omzum, boynum her bir yanım ağrıyor. Her seneye dinlenmeden başlıyorum. Yoruluyor musun ki, diyebilirsin ama yorgunum. Ve güçsüz olduğum için kılımı kıpırdatamıyorum. Serum ile mutluluk ve enerji istiyorum. Zaten şans adına bir bok yok hayatımda. Her şey için uğraşmalı ve az olana kanaat etmeliyim. Benim kaderime bu yazılmış. Bunu kabullendiğimden olsa gerek, gücüm yok.

Kpssde tercih yaptım ve garip bir şekilde olacağını düşünüyorum. Olsa da kurtulsam şu düzensiz sikko hayatımdan. Allah bari bu konu da baksa yüzüme. Tamam sağlıklıyım, sevdiklerim de sağlıklı ama peki ya imkanlar? Olmuyor işte, ne olursa daha fazlasını istiyor insan. Ama önce biraz, olsun be! Olsun yani.

Mutluluk yazısı yazmak için resmen yırtındım ama olmadı. Umarım diğer yazı da olur. Daraldım ve daralttım. Ne yapalım, yaşamayan bilemez. Herkese kendi hayatı zor gelir. Kimsenin beni anlamasını beklemiyorum ama gücüm kalmadı. Garip rüyalarla uyanıyorum. Yatmadan önce korkunç şeyler düşünüyorum. Ben yaşamak istemiyorum.

26 Kasım 2011 Cumartesi

Sevgiliden Asla Gelmeyen Oyuncağın Hikayesi

Ortaokul ve lise yıllarından beri devam eden bir istekti bu.

Ne zaman oyuncakçının önünden geçsem, en büyük boyu ile karşımda dururdu bu masum kuçu kuçu. Dişisi ve erkeği var, genelde ikisini yan yana koyarlar. Böyle pişman gibi, masum gibi ne biliyim işte bütün oyuncakların içinden kendini belli ediyordu bana. Her zaman sevgilimden bu oyuncağın geleceğini düşündüm, hayal ettim, istedim.

Neden böyle bir düşünceye kapıldım hala bilmiyorum. Ama o kadar kaptırmışım ki, kendime asla bunu. Hep gittim fiyatına baktım, boylarını kontrol ettim ama asla almadım. O zamanlardan bu yana sevgilim olmadı mı? Oldu tabi ama hiç peluş oyuncak gelmedi bana. Soran da olmadı, sever misin diye? Belki de sordular ben hatırlamıyorum. Alalım deseler bile, buna o kadar para verilmez deyip vazgeçiririm ben adamı. Böyle de malım yani. Lan ne olmuş adamın içinden geldiyse alsın işte. Ama yok bayan Lazanya yapmaz öyle. Bu zamana kadar öyle yapmadı da ne geçti eline... Neyse işte. Geçen gün yine oyuncakçıya girdiğimde gördüm. Bu orta boyu, benim istediğim değil çünkü buna öyle sarılamıyorsun üzgün üzgün. Onu öyle görünce dayanamadım fotoğrafını çektim. Adını bilmediğim için, internetten bulamıyordum bari fotoğrafı olsun dedim. 

Dün gece twitterda fotoğrafı paylaşır paylaşmaz çok eski bir arkadaşımdan mesaj geldi. Önce biraz oyuncak geyiği yapıp sonra da, "sana bu hediyeyi ben alsam, sevgilim alsın hayalini bozmuş olur muyum?" dedi. O an ağlamaya başladım. Sanırım şu bi kaç gündür biraz stresliyim onun da etkisi oldu. Ama çok üzüldüm, duygusallaştım o an. Benim mutlu olmam için, arkadaşım bunu diyebiliyor ama adamlar kıymet bilmiyor. Üzücü.

Alma dedim, belki hiç öyle bir prensim sevgilim olmayacak... Belki hiç bu kuçuya sarılamayacağım ama kendimde almayacağım. Neden böyle bir bağ kurdum bilmiyorum ama küçüklükten gelen bir şey, en başta da dediğim gibi. Siz siz olun böyle bir totem yapmayın, asla olmuyor :( 

25 Kasım 2011 Cuma

Kredi Yurtlar Kurumu Kabusu

Üniversiteyi kazandığımı duyunca sevinememiştim. Öyle bunaldığım ve ümitsiz bir dönemdi ki, ellerimi açıp Allah'a yalvarmıştım. "Allah'ım öyle bir yer kazanayım ki, saat 19:00de bakkallar kapansın, camımın önünden inekler geçsin, minicik küçücük köy gibi bir yer olsun ve herkesten uzak olayım" demiştim. Pekte iyi bir bok yememişim, bunu söylerken.

Gideceğim yerin nasıl olduğunu kayıt günü gördüm. Ama nasıl bir gerçekle yüzleşeceğimin hala farkına varamamış olacaktım ki, torpille yurtta kalmam için her savaşı verdik. Ev olayı imkansız sayılırdı. Hem annem izin vermiyordu hemde ne yapardım bir başıma. Maddi durum kısmını saymıyorum bile, o kadar zorluk içinde onu düşünüp üzülmeye vakit bulamamıştım. İmkansızdı işte. Yurt için ise; filmlerdeki gibi, koridorda grup dansı yapan kızlar bile hayal etmiştim. Gece acıkıp yemekhane mutfağından yemekler kaçırmalar, odalarla sabaha kadar fısırdaşmalar ve güzel dostluklar... Bavul hazırlama vakti geldikçe korkuyordum. Annem o gereksiz sandığım şeyleri bavuluma koymasa boku yemiştim kesinlikle. Resmen odamın yarısını üç koca bavula sığdırmıştık. Annem, dayım ve yengem ile yola çıktık. 3-4 saat içinde o garip şehre gelmiştik. Çakıl taşlı, kenarında inekler yürüyen yoldan geçtik. Tamda, Allah'tan istediğim gibi! Odamı öğrendik ve dolabımı seçtik. Bir tane teneke dolap. Bir bavulumun, yarısı bile sığmaz. Kayıt sırasında kadın, "Bavulları odalarda tutmak yasak, yer yok zaten. Boşalttıktan sonra bavul odasına teslim etmeniz gerekiyor." demişti. Günlük giyeceklerimi mi koyacaktım dolaba anlamadım. Dolaba baktım ve ağlamaya başladım.

Oda da, üç ranza, altı demir dolap, bir masa ve bir sandalye vardı. Altı kız burada nasıl yaşayacaktı aklım almadı. Zaten şoktaydım dolaptan ve yurttan dolayı. Torpille geldiğim yer burası mıydı? Torpilsiz gelsem, ahırda mı kalacaktım. Ne olacaktı? Nasıl başaracaktım? Bunları düşündükçe ağlamam arttı. Yengem ve annem bana sarıldı ve hep beraber ağlamaya başladık. Korkuyordum. Hayatımda ilk defa bu kadar korkmuştum. Annemle vedalaşma anımı anlatamıyorum bile. O gün ölmüştüm resmen.

Herkes geldikçe akı boku ortaya çıktı yurdun. Odam gerzekler odasıydı. Üst sınıflar olsa bile, onlar da eziklerdendi. Koridorun ışığı gerzeklerin lafına göre açılıyor ve onlar istediğinde kapanıyordu. Yemekhane desen berbattı. Pijamalı, etekli, eşofmanlı ne tip ararsan vardı. Hemde kız, erkek karışıktı. Korkunçtu. Yemek yiyeceğim zaman çıktığımda, yemek kalmıyordu. Ne zaman o yemekleri yediler cidden bilmiyorum. Tost bile garipti. Zaten ramazan ayına denk geldiğimizden düzensizlik vardı. Biri uyuyor, biri memleketindeki sözlüsüyle konuşuyor haftasonu görüşme planları yapıyor, biri farklı kişileri arayıp hepsine aşkım diyip para istiyor, biri ağalık yapıyor etrafındaki köpekleri ile, biri makyaj yapıp kantindeki sevgilisine gidiyor ve bütün bunların hepsi bir hafta içinde oluyor. .

Hadi diyelim telefonla konuşuyorsun şarjın bitti. Odalarda priz yok. Koridorun sonunda kutu var. Kilitleyip oraya bırakıyorsun ve şarj olmadan alamıyorsun. Lan toplasan 12 kutu ya var ya yok, katta ise en az 50-60 kız. Şoklar bitmek bilmiyordu. Yıkanmam gerekiyordu artık, okula yağlı saçlarla gidemezdim. Duşlara girdiğimde ise öğürmekten direk tuvalete koşmuştum. Kızlar oralarını buralarını alıp duvara sürmüş, kılları ile delikleri tıkamış ve pedlerini duvarlara yapıştırmışlardı. O gece duş alamadım ve çok ağladım. Ağlarken de uyuyakaldım. Ertesi sabah uyandığımda tuvalete girdiğimde, tam o ayak basılacak yerde büyük bir parça bok vardı. Oha dedim ya. Koridora çıktım ve "deliği tuttaramayan kimse gelsin öğreticem amk" dedim. Yani aklım hala almıyor, oraya bokun düşsün diye kara bir delik yapmışlar. Sen nasıl gidersin, taşa sıçarsın! Ayağını da deliğe mi soktun kadın! Büzük kadın göt kadın! Anlatırken hala fenalık geliyor. Neyse konuyu dağıtmayayım, herkes etrafıma toplandı "aaa,ooo,ıııı" ee başka bir şey yok. Hepsi aynı bok. Kimin, kime gücü yeterse. Karşısındakine insan gibi davranamıyor çünkü hayvanlık yaptığı için kimse onlara insan gibi davranmamış.

O yurtta sadece iki hafta kaldım. Uyuduğum gece sayısı ise 5-6yı geçmez. Şansım güzel gitti ve çok süper arkadaşlar edindim (yurttan değil). Hep onlarda kaldım sonra da eve çıktım.

*missbone'nun yazısını okuyunca da, üzerinden beş seneden fazla geçen bu olay aklıma geldi ve yazdım. Unutmuşum güzel olmuş. Demek ki neymiş, her şey unutuluyormuş. :)

21 Kasım 2011 Pazartesi

İçimdeki piç, bırakma beni hiç.

Yazının müziği budur: Sertab Erener - incelikler yüzünden (tık tık)

Bugün kuaföre gittiğimde bu şarkı çalıyordu.(saçlarımın fotoğrafını koymadan da yapamadım) Dinledikçe mutlu oldum, güçlendim.

Hep ben izin verdim, beni üzmelerine. Canım sıkıldığında, tepem attığında çekip gitmedim. Savaşmayı tercih ettim. Şımartılmak yerine, şımarttım. Karşımdaki de mutlu olsun istedim. İstedikçe, ilgilendikçe, şımarttıkça ve alttan alıp gurursuzluk yaptıkça tepeme çıktılar. Ve bu insanlar ölsem dahi duymazlar. Duysalar bile üzülmezler. Çünkü onlar vicdansızlar.

Ama artık ben değişim sürecine giriyorum. Etrafımda beni üzen, bencil, anlayışsız kişiler istemiyorum. Bile bile lades demeyeceğim. Belki bu kişi vicdanlıdır, belki iyidir, belki bir sorunu vardır demeyeceğim. Vicdanlıysa ve benimle ilgileniyorsa bunu bana kanıtlaması gerekiyor. İnandırması lazım. Yoksa, ben yokum bu işte!

Saçlarımı boyattım, kendimi daha çok sevdim bugün. Bayıldım hatta. Aynanın karşısından ayrılmıyorum. Bir de annecimle barıştık ve alışverişe gittik. Öyle güzel şeyler aldım ki, eve gelip küçük çocuklar gibi onları giydim bir daha baktım kendime. Makyajım da vardı. Oh değmeyin keyfime. Etrafımda beni üzen, bencil, vicdansız ve saygısız insanlar olmayınca ben hep pozitif oluyorum, gülümsüyorum. Ben sevmeyi, seviyorum. Nankörlerden, kıymet bilmeyenlerden nefret ediyorum. Tamam çok mükemmelim demiyorum ama bana atılan adımları görüyorum, en azından kıymet biliyorum.

Neyse, yeter bu kadar olumsuz şey. Gayet mutluyum, huzurluyum, iyiyim. 2012 için heyecanlıyım. Süper bir iş için, güzel haber bekliyorum ve olacağını umut ediyorum. Bu düşünce bile içimi kıpır kıpır yapıyor. Sağlam kararlar alıyorum. Telefon numaramı değiştirip, az kişiyle haberleşmek istiyorum. Bunu listemin en üstüne yazıyorum. Artık kolay lokma değil de, zor, büyük ve tatlı bir parça olmak istiyorum nihohoh.( işte bunu içimdeki piç söyledi, valla ben bişey yapmadım :p )  Yakında süper haberler ile karşınızda olacağım beni özleyin anacım byeee.

http://twitter.com/lazanyam şu twitter'a da yazmaktan kendimi alamıyorum.

tamam tamam gittim.

19 Kasım 2011 Cumartesi

Kızların kabusu, erkeklerin rüyası French Manikür.

Erkeklerin zaafının olduğu, kırmızıdan daha etkili sonuç veren bir oje-manikür biçimidir French.

Ben nedense yapmaktan zorlanıyorum. Flormar'ın setlerinden yararlanayım dedim, şu içinden bantlar çıkan hani. Tamam sürüyorum ama uçları bir türlü kurumuyor. Öyle zor anlar yaşadım ki, ayağımdaki ev ugglarını çıkaramadım ve yatağa koca ayaklarla girdim. Sabah kalktığımda ise, yorgan izi yine ojelerime çıkmıştı.

Flormar'ın setindeki bantları bulmadan önce, bildiğimiz şeffaf bantlarla tek tek şeritleri çekiyordum. Oje kuruyunca da cırt cırt çıkarıyordum ama yine de o ojeler kurumuyordu. Uçları yamulup bükülüyordu. Hamur olur mu hiç yeni oje? Olmaz ama işte french yapınca oluyor. Anlamadım gitti. Eller süper duruyor, french ile. Her gün yapmayı bende isterim tabi ama zaten her duş öncesi çıkartıyorum abdest için. Sürekli çıkart, çiz, üzerinden başka renk geç, kurut. Hemde yamultmadan kurut. Aman Allah'ım yani, ne gerek var ki eller güzel gözüksün diye o kadar uğraşmaya. Adam beni öyle beğenecek diye, ugglarla uyumaya. Çok saçma. Yapmıyorum yeaaa. Belki bu yazının altına süper fikirler gelirde, yeniden her günümü frenchlerle geçiririm.

Geçen gece, Leah twitter'ında bu fotoğrafı paylaştı ve olanlar oldu. Gecenin bir yarısı dert yanmaya başladık. O da french kalemlerinden almış ve yapamamış. Biri bize öğretsin şunuuuu! :))

Bu erkeklerde bizim için bir bok yapmazken, french sevmeleri de ayrı bir konu tabi. Dişlerini fırçalamaktan, ense traşı olmaktan, saç traşı ve sakal traşı olmaktan aciz baylar size sesleniyorum. French zor iş. Kıymet bilin!

+bu da benim frenchim. hohooh

17 Kasım 2011 Perşembe

Geçecek Bunlar

Minik bir hayal dünyası.

İlk başta, şanssızlıklarla boğuşan bir kız. Tontiş, sarışın ve güler yüzlü. İşsiz, eğitimli, çekik gözlü, ingilizcesi zayıf, sosyal, konuşmayı ve sevmeyi seven bir kız. Duygusal mı duygusal. Eros'un tek yönlü attığı okla, kime aşık olacağını bilmeyen mutluluk isteyen...Babadan ve erkek arkadaştan yüzü gülmeyen. Allah, onun kendi kendine savaşmasını istemiş belli ki. Yanında kimse yok. Arkadaşları, dostları var tabi ama herkesin derdi var. Anlatsa, kim anlar ki onu. Kim çare bulabilir.

Sevmeye çalıştığı kişi bile, sırtını dönüp giderken dostlar ne kadar yanında olabilir. Ailesi ayrı bir uğraş içinde. Herkes kendi hayatına yumulmuşken, kim dönüp bakar ki, diz çökmüş ağlayan bir kıza. Hayat zor. Sağlıklı olmayan sağlık ister, evlenen para ister, bekar olan karı-koca ister, çocuk oyuncak ister, işsiz olan iş ister. İstemenin sonu yok. Bu kız ne istesin peki?

Hep ağlamıyor elbet, belki de çok güldüğü için böyledir. Attığı her kahkahanın bedelini ödüyordur. Her tebessümün açıklamasını yapıyordur kahpe hayata. Belki de, Allah unutmuştur onu. Ne dersiniz?

-Allah onu hatırladığı anda, mutluluk pıtırcığı olup etrafına neşe saçacak. İşi, sevdiği, seveni, sağlığı, parası, huzuru, başarısı ve daha neler neler kim bilir... O, mutlu olacak işte. Ve Allah onu bir gün hatırlayacak. Senelerdir, mahrum kaldığı her güzel şeyi ona yaşattıracak. Sevdiği kadar sevdirecek. Kıskanılacak bir hayat yaşatacak. Her gece ağlayarak "geçecek bunlar" dediği dualar, gerçek olacak. Kötü şeyler bitecek ve huzur mutluluk kaplayacak her yanını.

"geçecek bunlar"

16 Kasım 2011 Çarşamba

Narin Lazanya afsdafsd

Filmlerde, dizilerde sinir krizi geçiren kadınlar ne kadar narin. Krizden sonra pıt diye düşüp bayılıyorlar. Bünyeleri mi kaldırmıyor anlamadım. Ben öyle bir kriz geçirsem, olayı tamamlar, üst geçitten karşıya geçer, durakta otobüs bekler, ego kartını basar ve tıklım tıklım otobüse binip eve giderdim. Hiç öyle bayılmalar bilmem ne olmazdı yani. Hemende yakınlarında biri olur, kucaklar ve giderler. Hadi diyelim ben kriz geçirdim, öyle olduğum yere yığılırdım. Bir Allah'ın kulu da ne olmuş bu kıza demez. Daha da abartacak olursam üzerime basıp geçerler.

Ama o anda bir prens gelebilir, pamuk yanağımda ve kiraz dudağımdan öpebilir tabi. Neyse çok film senaryosu oldu. Pek gerçekçi değil sevmedim.

13 Kasım 2011 Pazar

Orgazm Olan Çift

Geçen hafta yine yalnızlığım ve ben yatağımda sevişiyorduk. Ön sevişme olarak sigarayı tercih etmiştim, kokusunu almasın yakalanmayayım diye, dişlerimi de fırçalamıştım üstelik.

Tam yalnızlığıma odaklanıyordum onunla ilgilenecektim ki, üst kattan (takkk takk takkk) ve sonrasında -ahh ahh -uhh uhh sesler gelmeye başladı. Salak ben anlayamadım, kulak kabarttım. Tam o anda uzun bir -ahohhhahhhooooh diye bir ses geldi. Bu da mı gol değil diyemezdiniz, goldü çünkü.

Hayatımda ilk defa,  orgazm olan çift sesi duydum. Vallahi açık konuşayım, duymak pek hoş değildi. Çok sağlam olmayan ruh halimin bozulması için birebirdi. Adamın son uzun anırmasından sonra kadın kih kih gülmeye başladı. Aradan 1-2 dk geçti ve televizyon açtılar. Küçük çocukları o sırada, şirinleri görebilmek için uyuyordu büyük ihtimalle. Neyse... Kadının sesi neyse de, adamın sesi ürtükütücüydü. Tırstım lan. Oysa bana ne oluyor ki, aşağı inecek hali yok ya! Siz siz olun, sevişirken o kadar çok bağırmayın. Alt katınızda benim gibi blog yazan, yalnızlığı ve sigarası ile sevişen manyak varsa her bokunuzu duyabilir ve yazabilir.

tamam hadi o gece duymazdan geldim. yattım uyudum paşa paşa. ertesi gün olanlara ne demeli...

Gecenin ilerleyen saatleriydi, yine tam odamın üzerindeki odadan sesler gelmeye başladı. Aynı adam, daha günler önce ona zevk çığlıkları attıran kadını dövüyordu. Neydi şimdi bu. Bekledim. 5dk geçti, bir şeyleri yere indirdiler. Baktım kavganın dozu artıyor. Yattığım yerden, duvara vurdum. 2-3 kere şiddetli vurduktan sonra sustular. Kavga bitti. Belki ben çirkef duvara vuran alt komşu oldum ama kavga bitti. Sinirli bedenim ve ezilen elimin ağrısı ile uyuyakaldım.
-şiddete karşıyım! her kime olursa olsun!

kadın ve erkek arasında doğru bilinen yanlışlar

Pazar sabahı uyandım böyle yavru kediler gibi gerindim yatakta. Saçlarım dolaşmış. Uzadıkça bakımı zorlaşıyor, yandan topladım. Leoparlı komik ev botlarımı giydim. Dukan diyetinin kahvaltısını hazırladım, annemle biraz küsüşük olduğumuz için tek başıma bilgisayar ve televizyon karşısında yedim. Starlife diye bir program vardı gözüm ona takıldı. Anlam veremediğim bir konu var. Ondan bahsedeceğim. Doğrusu hangisi bilemedim.

-ünlü kadınlar direksiyon başına geçiyor ve yanlarındaki adamlar öylece oturuyor. kim oldukları belli değil, sıfatları yok adam işte. bana garip geliyor, adamın arabası yok mu? mesela demet akalınla takılan adamın, nasıl arabası olmaz. hadi yok diyelim taksiyle evinden alsın arkadaş. yanında erkek varken, kız araba kullanır mı? kullanır sanırım, bu benim geri kafalılığım :)

bunlarda kulakdan dolma,

-bi de hani her zaman bildiğimiz, bayanlar önden lafı var ya. o aslında öyle değilmiş. erkek önden bi girip bakmalıymış içerisi müsait mi diye, sonra buyur etmeliymiş. adam neyi kontrol edecek anlamadım. restoran diyelim.. en fazla yemek yiyorlar işte.

-bir erkek bir bayanın sigarasını yakıyorsa, bayan erkeğin eline dokunmalıymış. bu bir teşekkür biçimiymiş. temas.

-bayanlar, ateş uzatan erkeğe teşekkür etmemeliymiş bu zaten erkeğin göreviymiş. olduu, yazık lan çok üzerine gidiyorlar bu erkeklerin.

değişik şeyler herkes farklı düşünebiliyor ve herkes farklı bir şey biliyor. biri bu kuralları söylese ve hepimizin doğrusu aynı olsa ah ne güzel olurdu :))

mesela ben yanımdaki adamın ezilmesini asla istemem. kankamla yemeğe çıktık diyelim ya da başka yakın bir erkek arkadaşımla. ben ödeyeceğim belki hesabı, bunu öyle millete göstere göstere yapmam. karşımdakine uzatırım gizlice, o verir hesabı. etraftan görmesinler bilmesinler isterim. araba kullanma konusunda da kafam bu şekilde basıyor sanırım. ondan böyle bir yazı yazma gereği duydum.

iyi pazarlar. feminist hatunlar ağzıma sıçmasın :)

11 Kasım 2011 Cuma

Kime ne dediysem hepsini geri alıyorum.

Üzerimde nasıl bir elektrik var bilmiyorum ama ilişkiler konusunda ne hızla birini çekersem kendime, o hızla da kendilerini soğutuyorlar benden. Blogtan ve twitterdan çok sıkıldım. Afakanlar basıyor. Sürekli mutsuz, depresif, yaralı, acılı kızı oynamaktan çok sıkıldım. Normalde dışarıda çok neşeliyim. Burada ve aşk hayatımda neden böyle oluyor anlamış değilim. Kimse de anlayamıyor zaten. Boktan bir yazı yazıp ya da boktan bir twit attıktan sonra günlerce ağlamıyorum. Bir iki dk sonra güldüğüm, ulan ne yazmışım ben dediğim çok oluyor. Sadece fazla duygusal biriyim.

Her zaman yaşamak istediğim aşk, kursağımda kaldı hep. Taktik yapan insanlara inatla, doğru kalmayı seçiyorum. Bir çoğunuz, "seni özledim" mesajını günler haftalar sonra atarken... Ben buluşmadan 1-2 saat sonra bile atabiliyorum. Çünkü "özledim" işte. Var mı ötesi? Neden tutayım ki içimde? Ne saçma. Cidden kim ne derse desin çok saçma geliyor. Öyle bir adam olmalı ki hayatımda, özledim dediğimde aynı elektriği alıp evet lan bende diyebilmeli ve sonra nasıl olsa elde ettim diyip gitmemeli. Gidenler zaten gidiyor ve döndüklerinde asla eski beni bulamıyorlar. Olmuyor, yapamıyorum. Ya o hızla, aynı elektrikle devam edecek korkmadan... Ya da defolup gidecek.

Bir çoğu soruyor neden cinselliği yaşamıyorsun... Ulan aşk yaşattınız mı ki, doya doya sevişeyim. Bu adam da psikolojimi siker mi acaba diye düşünmeden içimden gelen cinselliği yansıtayım. Yok olmuyor! Zorlamıyorum. Ben arayıp bulmuyorum kimseyi, beğenen oluyor, tanışmak isteyen oluyor, arkadaşımın arkadaşı oluyor. Oluyor işte. Ama ben kimseye yamanmıyorum.

İş görüşmelerine gidiyorum, ailemle yaşıyorum, arkadaşlarımla süper vakit geçiriyorum, sağlık sorunları yaşadığım oluyor ama buraya her boku yazmıyorum. Sadece ilişkiler, duygusal boşluğum ve kalbimin atışlarını yazıyorum. Çünkü ben sevmeyi seviyorum. Benim sevgimi tadan adamlarla keşke sizleri tanıştırabilsem, ah bir anlatsalar. Neler yaşadığımızı, benden sonra kimseyle yapamadıklarını. Benim duyduklarımı bir duysanız görseniz.

O an üzüldüysem, onu 1000 ile çarparak anlatıyorum çünkü öyle yaşıyorum bu elimde değil. Eski yazdıklarımı dönüp okuduğum zaman, yuh lan ne çok şey hissetmişim diyip kendime gülüyorum, kızıyorum. Ama bu adı üzerinde günlük. Benim günlüğüm. Günü gününe hissettiklerimi yazıyorum. Ve inanın çok sık dönüp okumuyorum geçmişi. Çünkü saçma geliyor. O an yaşadım ve bitti. Hayatımın doğru düzgün adamını bulamadım ki, siktir çekeyim kapatayım şu blogu. Bu ne boktan hayattır. İsyan ediyorum böyle bazen.

Ama dün gece dua ederken ağladım çok ağladım hemde. Yastığım çok ıslandı. Diğer yüzünü çevirdim öyle uyudum.

"bunların hepsi geçecek. geçecek Allah'ım" dedim.

Bana verdiği şeyler için teşekkür ettim. Etrafımdaki iyi ve sağlıklı insanlar için dua ettim, teşekkür ettim. Çok mutlu olursam eğer, alma canımı, isyanlarımı görme, unut dedim. "geçecek" dedim.

Ve uyandığım günüm yine bok oldu. Ne yapayım şimdi, söyleyin. Sikkodan olaylar oluyor. Kendime söz veriyorum, uzak duracaksın kimseyi tanımayacaksın diyorum ve biri karşıma çıktığında "ulan acaba bu kaderim mi, bu doğru kişi mi, bu mutluluk mu" diyorum ve verdiğim bütün sözleri unutuyorum. Sanki hiç kimseden hoşlanmamış gibi, aklımdan yüreğimden herkesi her şeyi ve bütün yorgunluğumu atarak yeniden bir yola çıkıyorum. Yolda yine arabada fazlalık oluyorum ve yol kenarında iniyorum.

Bu nasıl bir durumdur anlamanızı beklemiyorum ama anlamayanlar da ötmesin bik bik. Şimdi kendime söz veriyorum, kimse ile tanışmayacağım artık. Kimseyi öğrenmeyeceğim. Yalnız ve mutlu öleceksem bile bunu sağlam bir kalple yapacağım. Blog yazmaktan da artık çok sıkıldım. Daraldım. Günlerce küfür etmek istiyorum. Kimseyi umursamıyorum ve umursamadıkça daha fazla güçleniyorum. Şuan güçlüyüm, kararlıyım. Bu psikoloji ile borçluya bile hakkımı helal ettim, düşünün siz. Ulan dedim ettiğim beddualar dönüp bana mı geliyor acaba. Kime ne dediysem hepsini geri alıyorum. Herkes kalbine göre yaşasın. Herkes mutlu olsun. Bir gün elbet bende olurum.

Bu blogu kapatırsam ve ileride çok mutlu bir blog adı görürseniz bilin ki benim. Yanımdaki adamı nasıl sevdiğimi, onun beni nasıl sevdiğini, süper işimde ne kadar mutlu olduğumu, arabamı evimi yazlığımı aldığımı, ne kadar sağlıklı olduğumuzu yazacağım. Kahkahalar atacağım. Bembeyaz ama ara ara renkli bir blog olacak. Belki sevdiğim adamla fotoğraflarımı paylaşacağım ama ben çok mutlu olacağım. ÇOK MUTLU OLACAĞIM.

-bunca zaman yorum yazdınız mail attınız, sorular sordunuz, destek oldunuz. ihmal ettiklerim için özür diliyorum, hepiniz hayatımda haberiniz olmasa da vardınız. teşekkür ederim.

bunu son ses dinliyorum bu aralar, http://www.youtube.com/watch?v=B2KfL9OPhqU

10 Kasım 2011 Perşembe

Kendin Yaparsın

Aslında kimse zorlamaz seni. İzin verirsin. Güvenini kazanmak için uğraşmaz. Sen güvenirsin.

Sevmen için hiç uğraşmaz. Sen seversin. Etkilemek için uğraşmaz, sen bundan bile etkilenirsin. Malsın çünkü sen, yaparsın.

Sonra gider. Gitme diyemezsin çünkü bunu sana, o öğretmiştir. Söylemek istediklerini, düşündüklerini, yapmak istediklerini 5dakika içinde silersin ya da silmiş gibi yaparsın.

Çok boktandır aslında bu durumlar. Her seferinde yeniden inanırsın, yine solarsın.

Atmak lazım çiçekleri. Sen nasıl solduysan, onlarda solsun. Gebersin piç.

7 Kasım 2011 Pazartesi

beni anlatıyor


































görünce tuhaf oldum.
bana benziyor.
tamam daha zayıf, daha güzel dalgalar var saçında kabul!

ama çocukken rüyalarımızı süsleyen "atlı karınca"nın atı, elinde kalmış.
rüyaları varmış, hayalleri varmış ama eline vermişler işte...

hayat herkese eşit değil. adil değil.

4 Kasım 2011 Cuma

Sınanmaktan fenalık geldi.

Neyin sınavı bu anlamıyorum. Üç günlük dünya. Siktiri boktan bir dünya işte. Erkeklerin siktikleri, kadınların sikildiği bir dünya. Nedir lan bu talihsiz serüvenler dizisi.

Yanımdaki adam neden benimle diye düşünmeden  öpüşmek, sevdiğimi söylemek istiyorum ama çok zor bu. Herkes sikinin derdinde. Bir hafta geçmeden hemen, sorular geliyor. Ne kadar ileri gittin, ilişkiler artık çok derinleşti, artık kimse önem vermiyor, neden yaşamıyorsun ki, benimle yaşamak istemez misin? Ve daha fazlası tabi ki...

Ahh sorsanız hepsi her gün ilişkiye giriyor sanki. Amann bi görün hepsi seks uzmanı. Kimi götürürsem kardır diye bakıyor aç apaçiler! Öyle on numara bi fiziğim de yok ama neden böyle oluyorlar anlamıyorum. Allah taş hatunlara sabır versin, amin.

Önce bi yüreğimizi sevelim lan. Bi sevelim de, bir şey yaşayacaksan güvenip öyle yaşayalım. Kim istemez ki, düzgün güvenilir bir ilişki. Anlamıyorum ve inatla anlamamaya devam edeceğim.

*adamın tipi bir görün.. maganda resmen. kıro. tipsiz öf neyse kötü işte. paradan bahsediyor sürekli. starbucksta bana bakan bir çocuğu dövecekti neredeyse. ilk buluşmamızdı. arkadaşça gayet. birden elimi tuttu. noluyor! diye tepkimi verdim. saçıma dokundu. elin ayağın rahat dursun! dedim. ve hemen orayı terk ettim. ne sanıyor bu mal kendini? mal. hayvan.*

neyin sınanmasını yaşıyorum lan. yeter ama artık. isyandır bu yazı! şaşırıyorum aslında kaderime. ne kadermiş arkadaş. az önce arkadaşım facebookunda sevgilisi ile fotoğraflarını paylaştı. vay dedim ya adama bak. ne tatlı çocuk. ikisine maşallah ama, o çocuk sapık değil yani belli seviyor. Allah'ım bana da düzgün bir adam yolla. Şöyle en adam gibi adamından. Şehvetli, dürüst, gururlu, onurlu, saygılı, aşık, sevgili, merhametli, çalışkan, başarılı, şanslı, boylu, poslu, yakışıklı, saçlı beni sevdiği için benimle olan ve gelecek düşünen bir adam olsun bu. AMİN.

3 Kasım 2011 Perşembe

SEN HİÇ ...

Sen hiç,

-kendini anlatırken yoruldun mu?

-başkalarına güç verirken, ertesi gün uyanmamayı düşündün mü?

-karar aldıktan bir gün sonra uygulamayıp, kendinden nefret ettin mi?

-kendini aşağılayıp, saygını yitirdin mi?

-güzelliğinden vazgeçip, kendini çirkin gördün mü?

-artık gücün olmadığı için, kalabalık içinde onaylamadığın bir şeye sessiz kaldın mı?

-sigaranın sana zarar verdiğini hissettiğin an, adeti arttırdın mı?

-bu gece yatarken hangi ilacı, hangi dozda içsem sabahı göremem diye hesap yaptın mı?

-ölmeden önce bir mektup bırakmak istedin mi?

-o mektup için bir taslak oluşturdun mu?

-ölmeyi kafana koyduğun an, yaşarsam mutluluk beni bulacak mı, her şey düzelecek mi diye düşünüp ölmeyi erteledin mi?

-sarı saçlarının rengini siyah yapmak istedin mi?

-yemek yedikten sonra pişman oldun mu?

-kitap okumadığın için kendinden tiksindin mi?

-bilgisayar başında saatlerini öldürdüğün ve kendin için bir şey yapmadığın oldu mu?

-işsiz kalıp bunalıma girdikten sonra, iş bulup evinde yayılmayı özledin mi? sonra yeniden işsiz kalıp kendine lanet ettin mi?

-acaba ah ettiğim adamlar yüzünden mi bu haldeyim diye kendine sorup kafayı yedin mi?

-rejime başladıktan sonra istikrarsız olup kendi hayatının içine ettin mi?

-kanser olursam eğer, tedaviyi reddedeceğim diye karar aldın mı?

ben bunların hepsini yaptım. 


31 Ekim 2011 Pazartesi

Burçlar ve Kadınlar

terazi: kültür kokan kadın
kova: acıların kızı, melankoli
akrep: sürmeyi ve süründürmeyi seven, sürünmek hoşuna giden
oğlak: ilişkide gücü seven, bazen erkekleşen
ikizler: bütün burç kadınlarını bünyesinde taşıyan
koç: aramazsan aramayan, deniz kızı
yay: özgür kız
boğa: mantık ve aşkın çeliştiği kadın
balık: erkeği için her şeyi yapabilen 
başak: çok konuşan, hemen atarlanan
aslan: şehvetli kadın
yengeç: kova burcu erkeğine kalbinin dayanamadığı kadın


*alıntıdır.

O kadar çok şey var ki...

Yazmak istiyorum günlerce, haftalarca. Bu aralar susuyorum hayatımı izliyorum. Nefes alanları, sessiz kalanları ve dırdır yapanları. Bazen acı çekiyorum. Ağlayamıyorum. Bazen alkol almak istiyorum, sarhoş olup dağıtmak... Ama geçiyor hevesim. Her adımımda mutluluğu arıyorum. Sonra mutluymuşum gibi geliyor, vazgeçiyorum. Tükeniyorum sanıyorum. Uyanınca dinç oluyorum. Bazen çok yaşlanmışım gibi geliyor yine değişiyor ruh halim...

Hayat zorluyor.

Zaman geçiyor.

İki üç sene öncesine bakıyorum, yine aynı gibi her şey. Neden değiştiremiyorum? Kahkahalarım hiç değişmiyor. Ama azalıyor sanki.

Yazmak istediğim o kadar çok şey var ki...

28 Ekim 2011 Cuma

İnternetten Alışveriş

Geçen gün bir blogta gezerken http://www.yakaladinyakaladin.com adresini gördüm. Siteye hemen üye oldum. Bir baktım ki, oje şekillendirme setlerinden var. Bayıldım. Daha uygun fiyatlılarını da bulmuştum ama kaçırmıştım. Bunları görünce dayanamadım aldım.

Önce seti almam gerekiyordu. 7.90TL. Diskleri az olduğu için bir de 5li disk paketi sipariş verdim. Onun da fiyatı, 6.90TL. Kargo ücreti de, 3.5TL . Süper bir alışveriş olmuş. Hemen yollamışlar. Şuan evimin dibindeki kargo şubesinde gözüküyor, süper sevimli ürünlerim. Gelse de denesem :)

Bir de pratik saçma örme makinesi gördüm. Nasıl ördüğüne dair video olmadığı için almaya cesaret edemedim. Kafamın dibinden saçı nasıl alacakta örecek... Ben yine de onun da fotoğrafını paylaşıyorum. Belki birinde falan görmüşsünüzdür ne bileyim, elinizde vardır da bana bilgi verirsiniz. Al ya da alma diye. Fotoğrafların üzerine tıklayarak büyük hallerini görebilirsiniz.

Markafoni.com, limango.com. ve trendyol.com adreslerini alışveriş için çok kullanıyorum. Hatta en son trendyol'da 20TL lik hediye çeki vermişler. Hemen dedim bunu kullanmalıyım :)) Twigy'nin ev botları vardı. Tüylü leoparlı bişey seçtim. 20TL hesaptan düştü ve sadece 6TLlik kargo parasını ödeyerek süper ev botlarına sahip oldum. Evde ayakları üşüyenler için, ev botlarını kesinlikle tavsiye ediyorum. Resmen evin içinde gülerek gezer oldum. Çünkü benim yaz kız ayağım üşür :)

23 Ekim 2011 Pazar

Şişkonun Psikolojisi ve Dukan Diyeti

Hayatımdaki her olumsuzluğu kilo yüzünden olduğunu düşündüm ve kısa kısa rejimlerden vazgeçip. Adam gibi Dukan Diyetini uygulamaya karar verdim. Bugün tam iki hafta bitti. Üç gündür tartıya çıkmıyorum. Toplamda 4 kilo verdim.

Aman yeaa yine mi diyet diyeceksiniz ama işe yarıyor... Bir zamanlar önerdiğim ilacı da kullanmıyorum üstelik. İki kutu fazladan var elimde. Gerek görmüyorum. Çok kolay uygulanan bir diyet. Kararlı olmanız yeterli. Ben ölmek var, dönmek yok diyerek başladım. Çünkü cidden son zamanlarda bundan kurtulamazsam, nasıl olsa işsizim, param aşkım mutluluğum ve huzurum yok diye ölmeyi düşünüyordum. Güzel dostum Leyli, Dukan Diyetinin kitabını almış ve oku. Notlar çıkardı benimle onları paylaştı. Üşendim kitabı okumadım ama bu hafta almayı planlıyorum. Öyle sık sık ye kilo ver zırvalıkları yok. Ben 3 öğün ya da 2 öğün yerim diyenler için süper. Şahsen ben bu nedenle kolay yapıyorum bu rejimi. Ve artık bu şekilde yaşayacağım. Çok kararlıyım.

Sevgilim yok dedim, sevgilim oldu. Kiloluyum dedim, zayıflamaya başladım. Kıyafetlerim değişiyor, bol geliyor, dar gelenler rahatlıyor. Bir de pilatese başlıyorum. Evde yapacağım. Dvdleri de Leylimin kocası yolladı. Alıp laptopu koltuğa, sereceğim yere örtüyü. Başlayacağım pilatese. Üstelik öyle toplum yok bilmem ne yok diye sızlanmayın. Topsuz pilateste var. Başka bahaneniz kaldı mı? Ayrıcaaa araştırma yaptım ve çok sağlam kilo verenler olduğunu öğrendim. ;)

Her gün ne yiyeceğinizi kitabı okuyup, buyurun kendiniz seçin. Yalan yanlış bilgi vermeyeyim. Eğer sorunuz olursa, http://www.formspring.me/lazanya buradan yazabilirsiniz. Rejim ile ilgili yazmaya devam edeceğim.

18 Ekim 2011 Salı

Hadi biraz kötücülük oynayalım.

Kötü olmayı öğreniyorum sanırım. Bu dostlarım için geçerli değil tabi :) Erkekler için. Sevgili adayları, şerefsiz göstericiler için geçerli. Kimi nasıl takmıyorsam, pıtır pıtır geliyorlar. Anlatmam gereken çok şey var ama ne biliyim işte susuyorum. İki kişiden lafın gelişi de olsa evlenme teklifi aldım. Saymıyorum tabi onları, gırgırına söylüyorum. Benim evlenme teklifim öyle sade olamaz. Mesajla, telefonla vs. Asla! Ne öyle sümüklüler gibi yahu.

Evlenme düşüncesinden soğudum mu acaba diyorum da, bence imkansız. Kim istemez ki sevdiği adamla evlenmeyi? Sanırım o iki adamı takmadığım için böyle düşünüyorum. Güzel güzel, böyle devam. İstediğim zaman varlar. Şu diyet yaptığım dönemde bana açık çek gibi sunulmuş şekildeler. İkisi aynı anda mesaj atınca çok komik oluyor. Bu arada kimseyi aldatmıyorum, sevgilim falanda yok. Onların biz kızlara yaptıklarını bende onlara yapıyorum aklım yettiğince. Ama zor iş valla. Çok süper dengeli kişiler değiller o yüzden kolayca kıyabiliyorum. Yoksa imkanı yok, çok merhametliyimdir. Hiç kıyamam. Salak olurum hemen.

Ama şöyle de bişi var, etrafınıza bakın bi. Kimin zor zamanında yanında olduysanız onlar sizin zor zamanında defolup, onlara kötü davrananların yanına giderler. Arkadaş için de böyledir, eski ya da yeni sevgili için de... Hep aynıdır. Doğum gününde yanında olduğunuz, asker uğurlamasına katıldığınız, bayramda mesaj attığınız, kötü gününde yanında olduğunuz insanlar siktir olup giderler. Kalanlar zaten dostlardır. Onlara bir şey demiyorum. Ben bu aralar sadece, çok sevmediklerime köpek gibi davranmayı öğrendim. Bak nasıl yola geliyorlar. Gelmeseler de, gitseler umurumda mı peki? Hayır. O zaman güzel gidiyorum

Tahammülümün azaldığı dönemlerdeyim. Birazda şımardım sanırım. Şu dukan diyeti ne süper bir şey. İlk defa bu kadar azimliyim. Süper gidiyor. Atak haftasında 3 kilo verdim. Eve yürüyüş bandı almayı planlıyorum. Ayrıca leyli'min kocası da bana ebru şallının pilates dvdlerini çekip yollayacak. Süper spor salonlarına verecek param olmadığı için kendi kendime böyle çözümler üretiyorum. Başaracağım. 8gün oldu daha hiç bozmadım diyeti. O derece yani.

Ben süper ego olduktan sonra bana gelecekler listesi yapıyorum kafamda. Tek tek, bye diyeceğim onlara. Biraz kızgın gibi gözükebilirim ama iyiyim. Güçlüyüm. Ondandır bu atarım, tutarım. Aman yaz o kadar gazlıyorum ki kendimi anlatacağım şeyleri unuttum. Neyse diyorum ki: "Bir gün geri dönerse sakın affetme! Yaşarken ölmeyi o'da öğrensin."

http://twitter.com/lazanyam
http://www.formspring.me/lazanya